ZAFER BAYRAM ESOGÜ
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  DÜNYADAKİ EKONOMİK SEYİR
  TÜRKİYEDE EKONOMİK SÜREÇ
  EKONOMİDE AB ZAMANI
  DÖVİZİN YOLCULUĞU
  EKONOMİNİN TANIMI
  => İKTİSAT
  SPOR HABERLERİ
  İMALAT MÜHENDİSLİĞİ
  istatistik ödevi
İKTİSAT

İktisat Politikası iktisadi amaçlar için alınan önlemler, izlenen yollar ve harcanan çabaların bütünüdür.

İktisat Politikasının Amaçları

a) İç denge

b) Dış denge

c) Ekonomik gelişme

olarak listelenebilir.


İç dengenin sağlanmasında genel fiyat düzeyinde istikrar ve istihdam gereklidir. Dış denge için dış ödemeler bilançosunda denge gerekir. Her ikisinin aynı anda sağlanması öngörülür ki ekonomi istihdama ulaşsın. Ancak bu iki koşul gerçekleştikten sonra bir de ekonomik gelişme sağlanırsa ekonomik bir büyüme elde edilebilir.


İKTİSAT POLİTİKASI AMAÇLARI

Nicelikler olarak ifade edilirse hedef de diyebiliriz. Bir hükümet için hedef refahın  Büyüme oranı (u)  Enflasyon hedefi ( ) ile sağlanmasıdır.

Bunların dışında; dış denge (cari işlemler dengesi), çevre sayılabilir.

Çevre hedefinin yüksek sosyal maliyetleri vardır. Bunun yanı sıra küresel ısınma sebebiyle yakın zamanda tarife dışı engeller içinde karbon monoksit kotası olabilir.

İç dengenin iki unsuru vardır. Büyüme oranı ve enflasyon. Bu ikisi Okun Yasası nedeniyle ters orantılıdır. Türkiye gibi iç denge unsurlarının her zaman sorun olduğu ülkelerde, çevre hedefi gibi hedefler lükstür.

İKTİSAT POLİTİKASI ARAÇLARI

1923 doğumlu Türkiye’nin 2007’ye kadar geçirdiği ekonomik dönemleri hatırlayacak olursak:

1. 1929–1936  Kapalı ekonomi. Otarşik – kendi kendine yeten- yapı 2. 1954–1958  Mal hareketlerine ekonomik uyum 3. 1963–1980  İçe kapalı ekonomi 4. 1980-…  Mal ve sermaye hareketlerinde dünya ekonomisine entegrasyon, dışa dönük ekonomi

1980 kararlarının sebebi; döviz gelirlerini büyüme yönünde kısıt oluşturmasıdır. Bunun anlamı, sermaye birikiminden (net yatırımdan) sonra büyümedir. Başta yatırım malları olmak üzere birçok kanala döviz gelirine ihtiyaç var. Eğer döviz gelirleri ve giderleri birbirlerini karşılamazlarsa temel politikada değişiklik yapılır.

Türkiye; 2002’ye kadar cari işlemler dengesi açısından incelendiğinde arka arkaya (hiçbir şey) üç yıl üst üste açık görülmez. Üçüncü yıl, illa ki spekülatif ataklar ve kriz söz konusu oluşmuştur.

1980’den önce sabit döviz kuru kullanıldığından, Merkez Bankası o dönemde bu tarz spekülatif atakların önünde set gibidir. 1980 öncesinin spekülatif atakları devalüasyonla sonuçlanmıştır.

1946  1958  1970  1980 

Bu dört tarihte de döviz gelirleri, giderleri karşılayamadığından büyüme ya da sermaye birikimi gerçekleşmez. [Bu da hükümetlerin sonu olur. ( Devalüasyon sebebiyle)]

Sermaye birikimi devlet ya da özel sektör tarafından yapılabilir. Özel sektörün yapması önemlidir.

1997 – 28 Şubat (post modern darbe) 2001 - AKP Hükümeti (post post modern darbe) 2002 sonrasında ise, cari açık devam eder; ama kriz yoktur. İktisat politikası gündemden düşer. 1977 sonrası dinamiklerde asıl iktisat politikası amaç ve hedefleri; iç denge ve dış dengedir.2002 tarihi ise dış dengede bir kırılma noktasıdır.

Dışa dönük ekonomilerde, politikanın başarısı uzun dönem büyüme oranı ile ölçülebilir. 1980 sonrasında döviz gelirlerinin cari işlemler içindeki yerinin önemi artmıştır. Hatta 1989’da Türkiye tam liberalizasyona gitmiştir.

1980 – 2006 döneminin ortalama büyüme oranı yüzde 4.4tür.

Makro ekonomik politikalarda istikrar, büyüme politikaları üzerinde etkilidir. Bu nedenle bu dönemde Türkiye’nin iki büyük kriz geçirdiği göz önünde bulundurulmalıdır. 1994- 2001 tarihleri arasında, yıllık ortalama büyüme oranı yüzde3tür. Bu oranların değişim katsayıları yüksektir. (değişim katsayısı = standart sapma / aritmetik ortalama) 1980 – 2006 döneminin değişim katsayısı biraz daha düşüktür. Ekonomik istikrarsızlık işaretidir. 2001- 2006 arasında ortalama büyüme oranı yüzde 7,5tir. Değişim katsayısı ise yüzde 2dir. Burada üç nokta açıklanmalıdır: • Döviz gelirleri, büyüme yönünde kısıttır. • Siyasi sebepler ve bunlara bağlı yumuşak geçişler • Makro ekonomik istikrarsızlık – makro ekonomik istikrar, büyüme önünde gerekli koşuldur.

Tinbergen Kuralı’nın cevapladığı diğer bir soru da kararın fiyat istikrarı yönünde mi, yoksa büyüme yönünde mi öncelikli verileceğidir.

Tinbergen’e göre; aynı anda birden fazla hedef belirlenemez. İktisat politikasının tahsis edileceği hedef bir tane olmalıdır. Yine Türkiye örneğinden hareket edecek olursak; 50 ve 70’li yıllar arasındaki dönemde, bu kuralın göz ardı edildiğini görürüz. Bu nedenle de bu dönemde enflasyon orta üst düzeydedir.

Aynı anda iktisat politikası araçlarının farklı hedeflere tahsis edilemeyeceği de bir gerçektir. Türkiye; son iki yılda açık biçimde bunu uygulamış ve enflasyon hedefi (fiyat istikrarı) konusunda önemli adımlar atmıştır. Bu konuya yoğunlaşılması ise ‘77’den itibaren olmuştur.

İKTİSAT POLİTİKASI ARAÇLARI


A. Harcama Değiştirici Politikalar

1. Para Politikası

Fiyat istikrarı odaklıdır. Para kurulu ile birlikte talep daraltıcı olarak kullanılır. Gecelik faiz ne kadar başarılı olduğunun göstergesi olabilir. Türkiye’de gecelik faiz şu anda yüzde 17,25 olup Dünya’da verilen en yüksek faiz rakamıdır.

Bu faiz politikalarına uygun olarak kanuni karşılık oranı, reeskont oranı, açık piyasa işlemleri ( en önemlisi bu) kullanılır.

2. Maliye Politikası

Faiz dışı bütçe fazlası oranı önemlidir. Hedef oran yüzde 6.5tur. 1978 yılında Volcher, New York FED’in başındaki adamdır. (O dönemde 1960’ların Friedman rüzgârının etkilerinin hala devam ettiğini de göz önünde bulundurmalıyız.) bahsedilen rüzgârla Volcher, Amerika’da enflasyonu önlemek için para politikası uygulamaya başlar. Burada faiz artışı, enflasyon azalışı, yüksek reel faiz gibi sonuçlar beklenir. Bu arada; dönemin Hazine Bakanı sıkı olmayan maliye politikası önerir. (çünkü kamu iç tasarrufları negatif) Özel sektör bu tasarrufların (yurt içi tasarruf açığı) açıklarının bir kısmını karşılarsa eşitlenebilir. Yani bu borcun kapanması için dış kaynağın mutlaka girmesi gerekir. Bu; aynı zamanda cari işlemler bilânçosunda dengesizliğe neden olur. Sonuçta; enflasyon beklendiği kadar düşmez. Philips eğrisine göre işsizlik oranının yükselmesine izin verilirken, bu yükselme, beklenenin altında gerçekleşir.

Bunların sonucu, 1982 Dünya borç krizi’dir. Yani ABD ekonomisinde uygulan politikalar, bütün dünyayı etkiler.

B. Harcama Kaydırıcı Politikalar

1. Dış Ticaret Politikaları

Aralık 1983, Ağustos 1989, 24 Ocak Kararları; Dünya ekonomisiyle tam eklemleşmeyi, aynı zamanda bölgesel uyumu içerir. 1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği imzalanır. Mal hareketlerinde tam serbestlik anlamına gelir.

Dış ticaret politikaları, bir iktisat politikası olarak etkili kullanılabilir mi? Eğer ülke sanayileşmişse, küreselleşme çerçevesinde bir kalkınma tercihi varsa; bu sorunun cevabı ‘evet’tir. Eğer ülke sanayileşememişse, zaman zaman korumacı dış ticaret politikaları uygulayacaksa, sorunun cevabı ‘hayır’ olur.

2. Döviz Kuru Politikaları

Farklı rejimler vardır. Türkiye’de genel olarak esnek ve sabit kur politikaları uygulanır.

1963 – 1970 ---- ithal ikameci politikalar 2000---- istikrar programı, sabit kur 2001---- 21 Şubat’taki spekülatif atak, serbest kura geçişe sebeptir.

En yaygın olarak, dalgalı kur kullanılır. Bundan başka yöntemler de kullanılabilir. Örneğin ülke kendi parasını başka ülkenin parasına bağlayabilir. Çin ve ABD örneğidir.

Türkiye’de iki paranın (dolar ve avro) ağırlıklandırılmış kuruna bakılır. Bu kura ‘tartılı efektif döviz kuru’ adı verilmiştir. Asıl bakılması gereken ilişki budur. Göz önünde bulundurulması gereken ise bu iki paranın birbirinden bağımsız hareket ettikleri; yani değişimlerinin eş anlı olmadığıdır.

1963- 1970 yılları arasında ithal ikameci sanayileşme tercihinden dolayı, yatırım mallarının tamamı ithal olduğundan bu girdilerin ucuz olması istenir.

1980 sonrasında, ihracatı teşvik için değer düşürme (devalüasyon) kullanılır.

Döviz kurlarının uluslar arası ticarette rekabet aracı olarak kullanılması, komşuyu fakirleştirme politikası (beggar thy neighbour policy) olarak gelişmiştir. Bunu engellemek için ilerleyen yıllarda IMF gibi kurumlar doğacaktır.


C. Diğer Politikalar

Ne tür politikalar olacağı ya da kaç tane olacağı ülkeden ülkeye değişir. Türkiye örneğini ele alacak olursak:

• Borç yönetimi • Doğrudan yabancı sermaye • Özelleştirme gelirleri. (Artık burada değerlendirilmez; çünkü artık cari işlemler bilânçosunda yer alır. Harcama değiştirici politikalar içinde değerlendirilir.)

Bugün Türkiye’nin bir fotoğrafı çekilecek olsa, dikkati çeken üç unsur vardır.

• Büyüme (g) • Enflasyon oranı ( ) • Borç yönetimi

Bunun yanında kullanılan programlar;

1. Döviz çapasına dayalı istikrar programı 2. Güçlü ekonomiye geçiş programı 3. Ortak enflasyon hedefi 4. Açık enflasyon hedefi


Bir A kişisi ve devleti karşılaştıralım.

Kişi, borcu varsa, borç yönetimi için tasarrufu akım ya da sabit değişken olarak kullanır. Devlet ise borçlu olduğu zaman gelir elde etmek için özelleştirmeye gider.

Devlet borcunu yönetemezse, büyüme duracaktır. O yüzden bu üç sorunda; öncelik sıralaması borç yönetimi, enflasyon hedefi, büyüme oranı şeklinde olmalıdır.

Kişi tasarruf yerine illegal olarak gelir elde etmeye çalışabilir. Kalpazanlık yapabilir. Devlet illegal gelir elde etmektedir zaten. Bu da senyoraj geliridir. Ancak; merkez bankasının bağımsızlaştırılması ile ülkeler borç yönetimi konusunda tek başınadır.

Finansman bulunduğu için bütçe açığı vardır. Bütçe açığı, cari açıkla eş değerdeyse, finansman bulabilmek için cari açık verilir.

Enflasyon hedeflemesinin başarılı olabilmesi için para politikası yeterli değildir. Mali disiplinlerle desteklenmelidir. Bu da merkez bankasının bağımsızlığını gerektirir.

Harcama kaydırıcı ve harcama değiştirici politikalar arasındaki fark; harcama kaydırıcı politikalarda toplam harcamada gelişme olmazken, harcama değiştirici politikalarda böyle bir değişimin söz konusu olmasıdır.

Harcama değiştirici politikalar, geçen derste de bahsedildiği gibi para ve maliye politikalarıdır.

İktisat araçlarını, amaçlara tahsis etmenin yöntemi vardır. Bu yöntemin adı, makro iktisadi modellerdir. Bu modellerin yanında, iktisat politikası yapıcı ve uygulayıcıları vardır. Türkiye’de politika yapıcıları, Merkez Bankası, Hazine Bakanlığı (Maliye), 1980 öncesinde DPT ve geçici olarak IMF iken, politika uygulayıcısı ise hükümetlerdir.

Hükümetlerin makro ekonomik politika uygulamadaki başarısını değerlendirmede iki yöntem vardır:

1.Ekonomideki dalgaların boyutlarını incelemek 2.Orta ve uzun dönemdeki büyüme performansını incelemek.

Daha önce de bahsedildiği gibi, istikrarlı büyüme isteniyorsa önce (ön koşul olarak) makro iktisadi istikrarın sağlanması gerekir. Bu da; dalgalanmaların ufak çapta olması anlamına gelir.

Türkiye için de belli bir yılık ortalama vardır. Referans olarak bu alındığından, buna göre daralma ya da genişleme olup olmadığına bakılır.

İstanbul Ankara arası (diyelim ki) demiryolu kullanarak 8 saattir. Kişi demiryoluyla gittiğinde, orada onu karşılayacak kişiyle ilişkilerinde üç olasılık vardır:

1. 11:00’ de yola çıkar 7:00 ‘da varır. Olması gerektiği gibi 8 saat sürmüştür. Makro ekonomik istikrar anlamına gelir.

2. 11:00’ de yola çıkar 8: 00 ‘de varır. Olması gerekenden 1 saat fazla sürmüştür. Hem giden kişi hem ed karşılayacak kişi mutsuz olur. Yani kimse mutlu değildir. Kriz anlamına gelir.

3. 11:00 ’de yola çıkar 6:00 ‘da varır. Olması gerektiğinden 1 saat erken varıldığı için karşılamaya kimse gelmemiş olacaktır. Yani belli bir gelişme söz konusudur; ama toplumun bir kısmı bu gelişmeden nasibi alamamıştır. Dolayısıyla zirve noktası burasıdır.

Ekonomilerde genişleme ve daralma aralığı tercih edilir. Bunu, trend doğrusuna yakın bir dalgalanma olarak açıklayabiliriz. Makro ekonomik istikrar, yatırım kararlarının alınabileceği düşük enflasyon, düşük faiz ve ile orta/uzun dönemde büyüme gerektirir.

İstikrar; 8 saatte varırken, 4 saati isteyebilmeyi getirir.

Ekonomide zirvelere gidilmeden dalgalanmalar takip edilebilir.

Bunu, kriz öncesi engellemeler ile sağlayabilir.

Genişleme döneminde talep daraltıcı politikalar uygulanırken, krizin önüne geçmek için talep genişletici politikalar uygulanır. Bu; harcama (talep) yönetimidir. Para ve maliye politikaları da bunun unsurlarıdır.

Genişleme devamlı olursa enflasyon, daralma devamlı olursa işsizlik demektir.

Bunları önlemek için; iktisat politikasını araçlara tahsis ediyoruz. O halde diyebiliriz ki; talep yönetimi ve politikalar arasında iç dengeye tahsis edilir.

Bunun nasıl yapıldığı sorusuna cevabımızın yapıtaşları ise iki ana çatıda gelişmiştir.

Klasik Okul Neo Klasik Okul Parasalcı Okul Yeni Klasik Okul

Keynes Keynesyenler Yeni Keynesyenler

Post Keynesyenler


Klasik Okul

Temel ilgi odağı, sermaye birikimi(net yatırım) büyüme ve bölüşümdür. Bölüşüm, büyüme ile beraberdir. Orta ve uzun dönem analiz yapılır. Kısa dönemde hedef enflasyon ve istikrardır. İşsizlik gibi bir sorunları olmadığından, Klasik Okulda işsizlikten bahsedilmez. Bir sorunun konuşulabilmesi için, onun bir problem haline gelmesi gerekir. (issue – problem farkı)

Klasik okul işsizliği konuşmaz; ama fiyat istikrarını konuşur. Fisher Miktar kuramı ile başlar ve Cambridge Denklemi ile devam eder.

Sorun gözleme dönüşür ve enflasyonist süreç oluşursa, grafikteki genişleme kısmına benzer. Klasik okul teorik çerçevede, “para arzını kontrol et” der.

Klasik okulda devletin ekonomiye müdahalesine gerek olmadan fiyat mekanizmasının piyasayı temizlemesi söz konusudur. Para arzını kullanırken nötr olmak gerekir.

Kanuni karşılık oranları kullanılır: mevduat munzam karşılık oranı, disponsibilite oranı

Para arzı nasıl artar?

Merkez Bankası, ticari bankalardan farklı olarak aktiften pasife doğru çalışır. Pasifte TL Yükümlülükleri vardır. Pasif; baz para (M o ) ve dolaşımdaki para (likit)dan oluşur.

M1 = Mo + Vadesiz Mevduat

Vadesiz Mevduat: çek aracılığıyla bankacılık sisteminin ortaya çıkardığı taleptir. Mevduat çarpanına bağlı olarak satın alma gücü yaratır.

Pasif; kendiliğinden artmaz. İlla ki aktifte bir takım hareketler olmalıdır. En önemli aktif kalemi döviz ve altın rezervleridir.

Aktifte 1983’ten itibaren yasaklanan yurt içi krediler, 2001 itibariyle yasaklanan kısa vadeli hazine avansları ve hükümet krediler vardı. Bunlar ortadan kalkınca da hükümetin elde edeceği gelirin içinde ilave para basmanın sağladığı senyoraj geliri kalmıştır.

Bu durum da; TL Yükümlülüklerinin (baz parayı) arttırır. 2001’den sonra Merkez Bankası bağımsızlığı ile bu ortadan kalkar. Artık TL Yükümlülükleri ekonominin kendi dinamiklerine bırakılması söz konusudur, bu da para politikasının daha iyi yönetilebilir hale gelmesi anlamına gelir.

Merkez Bankası, TL Yükümlülüklerini arttıracak bir durum söz konusu olduğunda para arzı artışı ile enflasyon artışını engelleyecek politikalar uygular.

Neo Klasik İktisat:

Mikro analiz yaparlar, Marjinalistlerdir. Optimizasyon çözümlemesi yaparlar. Amaç kısıtı, hedef vardır. Talep yönlü iktisattır. İhtiyaçlar, malların faydaları, fayda değer teorisi, fırsat maliyeti gibi kavramlar Neo Klasik iktisatçılardan çıkmıştır. Örnek verecek olursa ikisi de Cambridge okulundan çıkmış Jevons, Marshall örnek olarak verilebilir.

Marshall fırsat maliyeti ile fiyat oluşum mekanizmasını analitik olarak açıklamış, arz ve talebi ortak incelemiştir. Kıt kaynakların etkin kullanımı ( optimizasyon ) ; zaman tasarrufunu getirir. Doğadaki süreci ekonomiye uygulamaya çalışmak gibi düşünebiliriz. Aynı doğadaki gibi, iş bölümü hem zamandan tasarrufu, hem de etkinleşmeyi getirir.

KEYNES

Neo Klasik iktisatçılardaki bu mikro odak; daha sonra 1930 ‘larda (Büyük Buhran’dan sonra) Keynes’le makro ya döner.

Bilim ihtiyaçları karşılığı sürece ayakta durur. O döneme kadar konu edilmemiş olan işsizlik sorunu, Büyük Buhran ile problem haline gelmiştir. İnsanlar için önce can güvenliği sonra açlık güdüsü söz konusudur. Açlığı gidermek için çalışmak gerekir. Eğer kişi çalışacak yer bulamıyorsa, işsiz kalacağı anlamına gelir. Yani; çalışan sorunu olmayan toplumun versusu işsizliktir.

1920’li yıllarda da işsizlik bir sorundur; ama iktisat biliminin problemi değildir.

Buhran sonrasında, ilk kez gönülsüz işsizliği tanımlayan Keynes’tir. O güne kadar piyasa mekanizmasının düzeni tekrar yerine getireceği ya da piyasa mekanizmasının piyasayı temizleyeceği düşünülmüştür.

Makro düzeyde piyasada çöplük kavramı; İşsizliği, çarpık fiyatları ve verimsizliği kapsar. İşte; Klasik okul piyasa temizleme mekanizmasının (market clearing process) bu “çöpleri” temizleyeceğini düşünür. Keynes ise bunu reddeder.

Keynesyenler:

Keynes’ ten sonra Keynesyenler gelir. 1936’ daki kitabın (Genel Teori) bugünkü mekanizma ile açıklamışlardır. Örnek olarak Hicks (IS – LM Modeli) ve Samuelson ( Çarpan Hızlandıran Mekanizması)

NOT: Post – Keynesyenler, daha çok büyüme ile ilgilenmişlerdir.

Keynes, işsizliği engellemek için para politikaları yerine maliye politikalarının etkin olduğunu ve onun kullanılmasının gerektiğini ispatlar. Buradan hareketle, bugün makro iktisat kitapları, hangi politikanın hangi koşulda daha etkin olduğunu anlatır.

Keynes’i kendinden önceki okullardan farklı kılan özelliği

1 – C ( Y ) : Harcamanın gelire bağlılığı

2 – I ( r )  : yatırımların faize duyarlılığı

3 – L ( r, Y ) : İşgücü piyasası

4 – Fiyatların katılığı ( likidite tuzağı, para yanılgısı) Gibi kavramları literatüre sokmasıdır.

 
SAAT  
   
TAKVİM  
   
GÜNLÜK GAZETELER  
   
HAVA DURUMU  
   
DÖVİZ KURU  
   
Bugün 15 ziyaretçikişi burdaydı!
Google
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol